ALPERENLERİN SİLAHLARI İYİ, BİNİTİ KUVVETLİ, VEFALI ARKADAŞI OLMALI
“Hangi kula velilik nasip olduysa; O, muhakkak din içinde alp olmuştur.” Âşık Paşa
Bazen maziyi hatırlar, kahraman cetlerimizin yiğitlik ve cesaretlerini film şeridi gibi seyrederiz. Levent naraları, nal sesleri, at kişnemeleri… Geçmişin bu tatlı, zevkli hayal dünyalarına salar. Fiziğin dudağında metafiziğe ait nameler dinlenir.
Bazen de mazinin çelik sesi ve her yanı velveleye veren mehterler ve gülbanklar gibi ordu nağmeleri kulaklarımda tınlar. Dini, milli, hamasi heyecanlarla şahlanan alperenler, yalın kılıç düşmana kahramanca saldırırlardı. Polattan vücutlarıyla haksızlığa, zulme karşı savaşan beden insanı değil, bir ruh ve mana yiğidi “Alperenler”…Tarihe göz atıp, kulak verip, bu yazıyı dikkatle okuyalım.
Alperenlerin akıl almaz kahramanlıkları, yağmurla dirilen topraklar gibi ruhlarımızı harekete geçirir, vicdanlarımızı daha duyarlı hale getirir. Onlar, ruhu aşındıran paradoksları rehabilete etmiş, zinde ruh, zinde dimağ, polattan beden, sağlam ve sarsılmayan iman, kuvvetli iradeye sahip yiğitlerdi.
Alperenler, medresenin ilim ruhuyla, tekkenin gönül hayatıyla, kışlanın disipliniyle eğitilerek, fizik ötesi aydınlıklara ulaşarak, ruhani zevklere eren, her yönüyle mükemmel birer abide şahsiyetlerdi.
Yüce veli Âşık Paşa hazretlerinin “Garib-nâme” isimli eserinde “Alperen”leri hakikatler hevenginden nasıl tanıtıp, tarif ettiğine bakalım:
“Onu görenler dağ gibi görünüşünden ve heybetinden çekinip; korkudan karşısına çıkamazlar. Alpların kuvvetli ve gösterişli silahları bulunmazsa; düşman onun alplığını bilmediğinden, korkup çekinmez.
Hatta sıradan biri onu ummazcıdan vurur da; böylece bir yiğit değersiz bir kimse tarafından alt edilir.
İşte alpa beşinci alet zırhtır; o bu zırh ile alp olduğunu bilir. Zırh var; ok kabını da beline takıp; okunu ve yayını da eline almalıdır.
Alplerin eline yay aldığı zaman, onun adı bütün cihana yayılır. İşte alplara altıcı olarak yay lazımdır; bu sayede ünü, şanı ve şöhreti bütün ili tutar.
Yiğit için, sert yayı çekip kurmak Allah’ın verdiği büyük hünerdir. Alp olan kişinin, yaysız düşman karşısına çıkması uygun değildir; çünkü o yay ile pek çoğu topluluğu dağıtır.
İşte alplar için en önemli aletlerden biri düşmana karşı ok atılmasını sağlayan yaydır. Yay var; eğer kılıç yoksa ve o kılıcı düşmana salmaz ise; boşunadır.
Çünkü ok ve yay ile alplık olmaz; yalnız ok ile alplık adını alması da mümkün değildir. İyi kılıç alp elinde güzeldir; onun için bu kılıç beye uygun görülmüş, ondan da iyi iş beklenmiştir.
İşte harp aletlerinin yedincisi kılıçtır; alpların geçimleri buradandır; bu sebepten kılıç, onların altını ve incisi olmuştur.
Kılıç üzerine bu yüzden ant içilir; ondan sonra da kâfir kanı saçılıp dökülür. Din, devlet ve millet yolunda Allah için çarpışanlar dini kılıçla açtıkları gibi, kâfirleri de, kılıçla kovalayıp kaçırdılar.
İşte alplar için kılıç en önemli silahtır; bu yüzden onlara mal verirler. Kılıç da bulundu, eğer süngü yoksa eksiktir; çünkü onun yaptığı işi kılıç ve ok yapmaz.
Elinde süngü oynatan alperen var ya; kalbi kalbe aktaran da odur. Alp eline en iyi yakışan silâh süngüdür; zaten insanın yiğidi, en önce süngü ile vuruşandır.
Er kişi süngüyü bu yüzden oynatır; zaten süngü oyunu da, kimin yiğit olduğunun bilinmesi içindir. Düşman onu görüp, alp der ve; ona karşı hangi kalp durabilir diye söyler.
Süngü Alplerin sekizinci silahıdır; işte onların mutlaka süngüsü olmalıdır. Bütün silahlar var; fakat arkadaşı; yanında ve ardında giden dostları yoksa bu kafadar olmayınca bir şey yapamaz; dört bir tarafını da düşmandan koruyup bekleyemez.
Ey gönlü temiz kişi! İşte bunlarsız alplık olmaz; nitekim Muhammed Aleyhisselam yalnız değildi. Allah ona apaçık fetihler verdiği için bu din, onun eliyle açılıp yayıldı.
Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik. Fetih I
Onunla olanların hepsi, bütün sahabe, Allah yolunda birbirleriyle sevişirlerdi. İşte bu alplık, yalnız başına, arkadaşsız olmaz; hatta o arkadaşların her biri diğeri için canını ve başını feda edebilmelidir.
Alplar için dokuzuncu şart, arkadaştır; düşman da bu birbirini sevip arka çıkan yiğitlerin gücü ile yorulup yenilir. İşte alpın başlıca aleti bu dokuz şeydir; bunlar olmazsa yiğitlik hâli ortaya çıkmaz.
Bu dokuz şey kimde varsa; insanlar onu, alp adıyla anıp çağırır. Böylece halk arasında alp diye adlandırılır; işte o kimse alplığın ne olduğunu bilir ve bunun zevkini alır.
Ben sana, bu görünen ve herkesçe bilinen alplığı anlattım ve baştan sona kadar açıkladım. Artık dünyadaki alplığın ne olduğunu öğrendin; şimdi de yiğitliğin din içindeki durumunu dinle.”
Birden hayalimde uçsuz bucaksız bozkırda Alperenler, atları, nal sesleri, silahları komutanları canlandı.
At kişnemeleri, nal sesleri, davul gümbürtüleri, öten tunç borular, tekbirler, tahliller kulaklarımda çınladı.
Bir Alperen silah arkadaşına yaklaştı: Bak sana Dedem Korkut’tan hikmetli kelam edeyim, sonra da dua edeyim: Şimdi hani dediğim bey erenler/Dünya benim diyenler/ Ecel aldı yer gizledi/ Fani dünya kime kaldı/ Gelimli gidimli dünya/ Ahir son ucu ölümlü dünya/ Yerli kara dağın yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelenmesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Ahir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahımızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…dedi. Her ikisi de gözyaşları içinde birbirine sarıldılar.
Alperenler, yalın kılıçla küffar ordusuna saldırırken ve can pazarının yaşandığı muharebe meydanlarında bir an olsun “Allah, Allah!…”lafzını lisanlarından eksik etmeyen Zakirlerdir. Bu seste dünya ukba mutluluğu yankılanmaktaydı, bu seste insanı melekleştirmenin şifreleri gizliydi, bu ses kara düşünen kara kuraların ödlerini patlatmaktaydı. Çoğu savaşlarda muzaffer olan alperenler, savaşın hemen bitiminde iki rekât zafer ve şükür namazı kılarlar, defalarca şükür secdelerine kapanırlar.
Kendini aşmış, ruhunda ölümsüzlüğe ulaşmış, ümitle şahlanıp, şevkle gerilen, bahtiyar gönüllü alperenler.
Gönlünü ve bedenini Hakk’a teslim eden alperenlerin gözlerindeki perdeler yavaş yavaş kalkıyor ve hakikate uyanan ruhlar her işin gerçek yüzünü rahatlıkla görüyorlardı. Alperenler, mağrur ve inatçı düşmanların korkulu rüyası, sahte kahramanların maskesini yırtan bahadırlardı.