“Yüreği sağlam kişi yiğit ve cesur olup; aslan gibi düşmana heybetle korku salar” Âşık Paşa
Alp; yiğit, cesur, kahraman manalarına gelmektedir. Alp, İslamiyet’ten önceki eski Türklerde göçebe ve atlı medeniyetin cihangir ve akıncı ruhuydu. Bu kelime, Türklerinİslâmiyet’i kabulünden sonra da kullanıldı; fakat bu defa maddi kuvvetin yerini manevi kuvvet, alpın yerini veli aldı.
“Alp-gazi” ve özellikle “Alp-Eren” tipleri meydana geldi. Velayet sahibi “Alperenler” girdikleri her savaşta akıl almaz kahramanlıklar gösterirlerdi.
Bu yazımızda tarihin şeref levhalarında unutulan isimsiz kahramanların, “Alperenlerin” akıl almaz fedakârlık ve cesaretlerinin beslendiği kaynaklarını gün yüzüne çıkarttık.
Bu yazı; tarihimizin bağrına gömülü, milli ve dini değerleri göstererek, uyuşmuş ve pörsümüş ruhları kamçılayıp, edatlarımızın ayak izlerine basmayı sağlamak niyetiyle kaleme alınmıştır.
Alperenlerin, destan ve menkıbeleriyle coşup teselli olunması için değil, onların, üstün meziyetlerini görüp, yitirdiğimiz ruh ve manayı kazanma, onlar gibi yaşamak için bu yazı kaleme alındı.
Tarihi bilgiler bizleri özümüze ve kökümüze çekmelidir.
XIII. ve XIV. yüzyılların tarih kitaplarında iclâl ve takdisle anlatılan alperenlerin muhteşem tarih yolculuğuna başlarken ilk önce Âşık Paşa Hazretlerinin “Garib-name” isimli eseri önümüze çıktı. Çünkü alperenleri en güzel anlatan bu eserdir.
Bu yazımızda; isimsiz “Alperenlerin” akıl almaz fedakârlık ve cesaretlerinin beslendiği kaynaklarını gün yüzüne çıkarıp, tarihimizin bağrına gömülü, milli ve dini değerleri gösterip, uyuşmuş ve pörsümüş ruhları uyandırmaya çalışacağız.
Tarihi bilgiler bizleri özümüze ve kökümüze çekmelidir.
Alperenlerin, destan ve menkıbeleriyle coşup teselli olunması için değil, onların, üstün meziyetlerini görüp, yitirdiğimiz ruh ve manayı kazanma, onlar gibi yaşamak için bu yazı kaleme alındı.
Ecdadını, aslını, değerlerini, bilmeyen bir millet, geleciğinden emin olamaz.
Büyük ruhlu, aslan yürekli, güzel ahlak abidesi alperenler…
Asırlar geçmesine rağmen, aşkın kahramanlıkları, kuvvetli imanları ve faziletleriyle ufkumuzda yeni doğmuş bir yıldız gibi pırıl pırıl ve bütün varlığı aydınlatacak güçte güneş gibi alperenler…
Göklerin selam durduğu, ruhanilerin alkış tutuğu, hakikat aşığı, Hakk fedaisi kahramanlar, alperenler…
Ellerindeki keskin kılıçlarının bir yüzü; zulmü, haksızlığı, ahlaksızlığı, kötülüğükeserken diğer yüzüyle; adaleti, Hakkı, güzel ahlakı idame ettiren alperenler…
Gerçek hayat, vicdan ve ruhun öteler esintili duru ikliminde yaşayan gönül ve ruh abideleri, sineleri meleklerin gönülleri kadar yumuşak, iradeleri çelikten daha sağlam alperenler…
Hak aşığı, yüce veli Âşık Paşa Hazretlerinin “Garib-nâme” adlı eserine, Kemal Yavuz’un titiz çalışmalarıyla yayınlandığı kaynaktan bakacağız.
Garib-nâme’nin en son gözden geçirilerek 2000 yılında TDK Yayınlarında çıkması için maddi katılarından dolayı Kırşehir aşığı Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’yü saygı ve rahmetle anıyorum. Kılıçözlü bu çalışmasından dolayı 2009 yılında TBMM tarafından Üstün Hizmet
Ödülü’ne layık görülmüştür.
Garib-nâme, C.II/2’de Dokuzuncu Bölümün Dokuzuncu Kıssasında “Alperenler” anlatılmaktadır. Türk kültürünü doğrudan ilgilendiren önemli bölümlerden biridir. Bu bölümde alp, alp er ve alp eren kelimelerini aynı anlamda kullanmaktadır. Âşık Paşa hazretlerinden
dinleyelim:
“O yiğitlik, alplık adını isteyen ve düşmanından ahdını almaya arzulayan; düşmanı basıp ayakaltında çiğnemeyi ve başını atın iki yanına asmayı dileyen nerede?
Gelsin de, alplığın nasıl ve alpların başlıca işlerinin neler olduğunu dinlesin. Onların hâllerini birer birer sana söyleyeyim de Alplerin durumlarını iyice bil.
Düşmandan korkan kimse muradına eremez ve yiğitlik göstererek herkes gibi ad alamaz. Çünkü karşısında, bütün düşmanların köle kesildiği alplık, kolay bir şey değildir.
İnsanın alp olması için, ona hangi aletlerin gerektiğini sana birer birer anlatayım.
Bunun için dokuz şey lazımdır ve bunların birincisi sağlam bir yüreğe sahip olmaktır. Böylece hiçbir şeyden korkup çekinmemeli; cesur ve sabırlı olup düşmanı görünce bozulmamalıdır.
Gerçekte alperen yürekli, cesur olan ve ordunun kendisine bel bağladığı kimsedir.
Yüreği sağlam kişi yiğit ve cesur olup; arslan gibi düşmana heybetle korku salar.
İşte alplığın ilk şartı cesarettir; yiğitlik hâli onsuz olmaz. Allah ona önce sağlam ve korkmayan bir yürek, ikinci olarak da kuvvet vermelidir; ona bunlar lazımdır.
Kolunda ve vücudunda kuvvet bulunmayan kimse alp olamaz. Alperenin çok kuvvetli olması gerektir; çükü o, sayısız kuvvetli kimselerle dövüşmektedir.
Onun kolları ve elleri güçlü, sırtında ve belinde de dayanılmaz kuvveti olmalıdır.
Alperenin yorulmaması için güçlü olması lazımdır; gücü kuvveti yoksa alplığı ve yiğitliği başaramaz. Vücudunda kuvveti var, herkes de onun güç kuvvet sahibi olduğunu bilmektedir.
Bu defa da o kişi için gayret lazımdır; böylece o canından geçmeli ve kendini feda edebilmelidir.
İşte Alplerde üçüncü olarak gayret gerektir; canından geçmeyen için, alplık söz konusu değildir. Gayretsiz kişide şerefini koruma ve fedakârlık bulunmaz; öyle kişinin bir iş yapamayacağı da açıkça görülmektedir.
Alplığın ilk şartı da etrafını görüp gözetmek ve fedakârlıkta bulunmaktır; zaten bunlarda gayrete bağlıdır. İşte asıl marifet canından geçebilmektir; böyle olmayan kişi alplığı başaramaz.
İnsanın cesaret; güç, gayret, namus ve ar duygusu yanında; dört bir tarafa koşup yetişebilmek için bir de atı bulunmalıdır.
Alpların dördüncü şartı atlarının olmasıdır; çünkü at, alplar için başlıca şartlardandır.
Yiğit yiğitliğini at ile yapar ve gösterir; düşmana hücum için alplere iyi ve seçkin at lazımdır.
Nitekim Peygamberin amcası pehlivan Hamza Aşkar’a binerdi; yiğitlerin önderi olan Ali’nin biniti de Düldül idi.
İran hükümdarı olan Rüstem’in de kendisiyle dost olan Rahş adlı atı vardı. İşte alperen için uygun bir at gerekir; bütün alplar; şan ve şöhrete, şüphesiz at ile kavuşmuşlardır.
At bulundu bu sefer de, vücudu kaplayan karnı ve yüreği örten bir zırh lazımdır. Böylece kılıç kesmez, kuvvetli sert yaydan çıkan ok da vücuda geçmez.”
Alperenler, kendilerini imana ve vatana adayan Türk’ün ruh ordularının şahdamarıydı. Bu erenler, Hak ve hakikat bayrağını düşman kal’asının burcuna diken yiğitlerdir.
Alperenler, emsali ender bulunan, nadir yetişmiş faziletli askerlerdir.
Kan düşünmüş, kan konuşmuş, kan dökmüş, kan içmiş, hunharların; insanlığa, adalete düşman diktatörlerin, tiranların, hükümranlığına son verip, barış, huzur, adalet, insanlık ve ebedi saadeti getirmek için can pazarında serden geçerek yiğitçe savaşan alperenlerdi.
Alperenler, gazâ ve cihâd ideali ile yaşayan, iman gücü ve hamasi heyecanı güçlerine güç katıp akıl almaz kahramanlıklar gösteren, düşman ordularını dize getirip tarumar eden heybetli ve kudretli yiğitlerdir.
Dini ve milli değerleriyle yerle bir edilmiş dünyanın yıkıntıları arsında, alperenler ruh ve mana hakikatlerini doğru anlayıp güzel yaşamalarıyla insanlığa örnek olmuşlardırlar.
Tarihin doğru konuşan dudağı, dünyanın ağır işiten kulağına şimdi şu hakikati haykırmaktadır: Kutsiler ordusunun neferi ve ömürleri harp meydanlarında geçen, hiçbir güç ile sarsılmayan yürekli babayiğitler, “alperenlerin” hedeflerinde İ’lay-ı Kelimetullah, niyetlerinde şahadet şerbetini içmek vardı.